2559 Sayılı Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunda Yer Alan Sanal Devriye Yetkisinin Aym Tarafından İptal Edilmesi Hakkında İnceleme

  1. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’un Ek 6. Maddesine Eklenen On Sekizinci Fıkranın Anayasa Mahkemesi 2018/91 E. 2020/10 K. Sayılı Kararı Uyarınca İncelenmesi

Kuralda polisin, sanal ortamda işlenen suçlarda, yetkili Cumhuriyet Başsavcılığının tespiti amacıyla internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşmaya, sanal ortamda araştırma yapmaya yetkili olduğu, erişim sağlayıcıları, yer sağlayıcıları ve içerik sağlayıcılarının talep edilen bu bilgileri kolluğun bu suçlarla mücadele için oluşturduğu birime bildireceği hükme bağlanmıştır.

Anayasa’nın 20. Maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulmayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrada da ‘’Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.’’ Denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur.

Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve kişiselliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilere müdahaleler sırasında korumayı amaçlamaktadır.

Anayasa mahkemesinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere’’ … adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler..’’ kişisel veri olarak kabul edilmektedir. (AYM, m E.2013/122, K.2014/74,9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K. 2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K. 2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015)

Bu bağlamda internet abonelerine ait kimlik bilgileri kişisel veri niteliğindedir. Kural, polise sanal ortamda araştırma yapma yetkisi kapsamında kişisel veri niteliğindeki internet abonelerine ait kimlik bilgilerinin polis tarafından elde edilmesine imkan tanınması ve bu yöndeki bilgilerin erişim, yer ve içerik sağlayıcıları tarafından kolluğa bildirilmesinin zorunlu olduğunu öngörmesi sebebiyle özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir.

Anayasa’nın 20. Maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. Maddesinde de ‘’Temel Hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.’’ hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa’nın 13. Ve 20. Maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğine izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.

Polisin ulaşmaya  yetkili olduğu erişim, yer ve içerik sağlayıcılarının da bildirmekle yükümlü oldukları kişisel veri niteliğindeki bilgi kuralda açıkça belirlenmiş olup anılan bilgi internet abonelerine ait kimlik bilgilerinden ibarettir. Bir başka deyişle internet abonelerine ait kimlik bilgileri dışındaki bir bilginin polis tarafından talep edilebilmesi veya erişim ve içerik sağlayıcıların başkaca bir bilgiyi bildirmekle yükümlü olduklarından ileri sürülebilmesi kural uyarınca mümkün değildir

Ayrıca kişisel veri niteliğindeki bilginin ne zaman ve hangi amaçla talep edilebileceği veya ilgililer tarafından bildirileceği hususu da kuralda belirtilmiştir. Buna göre polisin internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşmaya yetkili olması her şeyden önce sanal ortam işlemiş bir suçun varlığına bağlıdır. Diğer bir anlatımla sanal ortamda işlenmiş bir suçun olmadığı durumlarda söz konusu bilgilerin polis tarafından talep edilebilmesi veya ilgililerin bildirimde bulunması söz konusu olmayacaktır. Sanal ortamda işlenmiş bir suçun varlığı halinde dahi polis, yalnızca yetkili Cumhuriyet başsavcılığının tespiti amacıyla internet abonelerine ait kimlik bilgilerini talep edilebilecek ve ilgililer de bu takdirde söz konusu bilgileri bildirmekle yükümlü olacaklardır. Dolayısıyla bu kapsamda elde edilen bilgiler de yalnızca Cumhuriyet başsavcılığının tespiti amacıyla kullanılabilecektir. Anılan açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda kuralın belirli ve öngörülebilir olduğu, dolayısıyla kanunilik ölçütünü karşıladığı anlaşılmaktadır.

Bununla birlikte Anayasa’nın 13. Maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmaması da gerekmektedir. Demokratik toplum düzenin gereklerine uygun olma ölçütü uyarınca Anayasa’da güvence altına alınan bir hakkın sınırlandırılabilmesi için öngörülen sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olması gerekir. Kuralın bu ölçütü karşılayıp karşılamadığının tespit edilebilmesi için hangi zorunlu toplumsal ihtiyacı karşılamaya yöneldiğinin tespit edilmesi bu çerçevede 5271 sayılı Kanun’un konuya ilişkin hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.

5271 sayılı Kanun’un ‘’Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri’’ başlıklı 161. Maddesinin (1), (2) ve (4) numaralı fıkralarına göre Cumhuriyet savcısı doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir, adli soruşturmayla ilgili sonucun ulaşabilmek için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir, Cumhuriyet savcısı, adli görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca da bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister. Adli kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhal bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adli işlere ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür. Diğer kamu görevlileri de yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgileri ve belgeri, Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmek zorundadır.

Anılan maddenin (7) numaralı fıkrasında da ‘’Yetkisizlik kararı ile gelen bir soruşturmada Cumhuriyet savcısı, kendisinin de yetkisiz olduğu kanaatine varırsa yetkisizlik kararı verir ve yetkili savcılığın belirlenmesi için soruşturma dosyasını, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine gönderir. Mahkemece bu konuda verilen karar kesindir.’’ Denmek suretiyle herhangi bir soruşturmada yetkisiz olduğu kanısına varan Cumhuriyet savcısının yetkisizlik kararı vererek dosyayı yetkili gördüğü Cumhuriyet savcısına göndereceği, o cumhuriyet savcısının da kendisini yetkisiz görmesi halinde yetki uyuşmazlığının ilgili ağır ceza mahkemesince çözüme kavuşturulacağı öngörülmüştür.

Buna göre sanal ortamda işlenen suçlar da dahil olmak üzere suç soruşturmasını yapacak yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi ve bu konuya ilişkin uyuşmazlıkların çözümü yargı makamlarının görevi kapsamında kalmaktadır. Kanun’da yargı mercilerine, anılan görevin yerine getirilmesini sağlayabilecek bilgiler de dahil olmak üzere suç soruşturmasıyla ilgili bilgilere erişme yetkisinin de tanındığı görülmektedir. Dolayısıyla yalnızca yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi amacıyla kolluğa, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamak suretiyle kuralda belirtilen yetkiyi tanımanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği ve bu yönüyle dava konusu kuralla getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik sınırlamanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği hallerde de Anayasa’ya uygun bir sınırlamanın varlığının kabulü için Anayasa’nın 20. Maddesinin üçüncü fıkrasında korunan söz konusu hakkın gerektirdiği özel güvencelerin kişilere sağlanmış olması gerekir.

  • Sonuç ve Değerlendirme

Anayasa Mahkemesi’nin 2018/91 E. 2020/10 K. Sayılı kararıyla PVSK’da tanınan ‘’sanal devriye’’ yetkisi iptal edilmiştir. Kolluk birimleri sosyal ağlar ve özellikle sosyal medya üzerinden şikayet veya yetkili Cumhuriyet savcısının emir ve talimatı olmadan soruşturma faaliyetine başlayamayacaklardır. Anayasa m.153’te açık olduğu üzere ‘’ Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.’’ hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesinin verdiği bu karar neticesinde sanal devriye faaliyeti sonucu elde edilen bulgu ve deliller hukuka aykırı delil kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yorum yapın