İnşaat Sektöründe Meydana Gelen İş Kazası

A. İş Kazası Nedir?

İş kazası, kişinin çalışma hayatında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda sayılan hallerden birinde meydana gelen ve sigortalıyı bedenen veya ruhen engelli hale getiren olaydır.

5510 sayılı Kanun’a göre iş kazası sayılan haller şu şekildedir;

  • Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
  • İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle,
  • Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asil işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
  • Hizmet akdi ile çalışan emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
  • Sigortalının, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
  • Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle meydana gelen olaydır.

B. İş Kazası Sigortası Kapsamında Bulunan Sigortalılar Kimledir?

  • Hizmet akdi ile çalışanlar (4/a tescil kaydı)
  • Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar ile köy ve mahalle muhtarları (4/b tescil kaydı)
  • Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevlerinde çalışanlar,
  • Aday çırak, çırak ve stajyerler,
  • Harp Malulleri ile Vazife Malullüğü aylığı bağlanmış malullerden 5510 sayılı Kanun’un 4’ünü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamında çalışanlar,
  • Türkiye İş Kurumu kursiyerleri,
  • Sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurt dışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçileri,
  • İntörn öğrenciler,
  • Tarım ve orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışan sigortalılar
  • 5510 sayılı Kanun’un Ek 9’uncu maddede belirtilen şartlarda ev hizmetlerinde çalışan sigortalılar iş kazası sigortası kapsamında bulunmaktadır.

C. İnşaat Sektöründe Meydana Gelen İş Kazalarında Sorumluluk Esasları

İnşaat alanında meydana gelen kaza sonucunda maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi için farklı hükümlere dayanmak mümkündür. Bununla beraber, dayanılan hükme göre, sorumluluğun doğması için aranan şartlar ve bu şartların gerçekleşmesi üzerine kendisine başvurulabilecek kişi ve bu kişinin sıfatı farklılaşmaktadır.

İnşaat alanında meydana gelen iş kazası sonucunda zarar gören işçi, bu kazanın iş kazası sayılması durumunda öncelikle Sosyal Sigortalar Kurumu’na zararların giderilmesi için başvurabilecektir. Her somut olay bakımından farklılaşmakla birlikte işverenin sorumluluğu da söz konusu olabilecektir. Birden fazla işveren varsa ve bu işverenler arasında asıl işveren – alt işveren ilişkisi mevcutsa; asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı iş yeri ile ilgili olarak kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. Böylece, inşaatta meydana gelen iş kazası sonucunda zarara uğrayan alt işverenin işçisine karşı hem asıl işveren hem de alt işveren birlikte sorumlu olacaktır. Hiç kuşkusuz, asıl işveren bakımından bu sorumluluk, alt işverenin işçisinin o işyerindeki çalışması ve bu işyerinde çalıştığı süre ile sınırlıdır.

Tüm bunlara ek olarak Türk Borçlar Kanunu m.69 vd. hükümlerinde yapı malikinin sorumluluğu düzenlenmiştir. İnşaat alanında meydana gelen iş kazası neticesinde yapı malikinin sorumluluğu hükümleri çerçevesinde somut olayın durumuna göre değişmekle birlikte mülk sahibinin de sorumluluğuna gidilebilme ihtimali mevcuttur.

TBK m.69 “Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar. Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.

TBK m.70 “Bir başkasına ait bina veya diğer yapı eserlerinden zarar görme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir. Kişilerin ve malların korunması hakkındaki kamu hukuku kuralları saklıdır.” şeklindedir.

Doktrinde de meydana gelen iş kazasından yapı malikinin sorumlu olacağı ifade edilmektedir. Buna göre, “….inşaat kazası sonucunda ortaya çıkan zararların tazmini için Borçlar Kanununun 69 uncu maddesinde düzenlenen yapı malikinin sorumluluğuna başvurabilmek mümkündür. Sorumlu, kural olarak, bina ve diğer yapı eserinin zararının meydana geldiği andaki maliktir. Yapı eseri, niteliği itibariyle taşınmaz bir eşyadır. O hâlde, taşınmaz tapuya kayıtlı ise, tapuda malik olarak gözüken kişi sorumludur. Tapuya kayıtlı olmayan yapı eseri niteliğindeki taşınmazlarda, zilyede, malik sıfatını tanıyarak onu sorumlu tutmak mümkündür. Bu sorumluluğun doğabilmesi için, malikin doğrudan doğruya zilyet olması da gerekmemektedir. Bu sebeple, inşaat kazasının gerçekleştiği anda inşaata malik olan kişi, inşaata doğrudan doğruya zilyet olmasa bile mülkiyet hakkının devamı süresince meydana gelen zararlardan sorumlu olacaktır. Meselâ, taşınmaz maliki (A), müteahhit (M) ile bir inşaat sözleşmesi imzalamıştır. Sözleşme hükümleri gereğince, (M) taşınmaz üzerinde bağımsız bölümler inşa edecektir. İnşaat boyunca, (A) taşınmazın aslî ve dolaylı zilyedi, (M) ise ferî ve dolaysız zilyedi olacaktır. Bu süre zarfında gerçekleşen inşaat kazasından yapı üzerinde mülkiyet hakkı devam eden fakat dolaylı zilyet bulunan malik (A) sorumlu olacaktır…” (UYUMAZ, Alper. ERDOĞAN, Kemal. İnşaat Kazalarından Doğan Hukuki Sorumluluk, Hacettepe HFD, 5(2) 2015, 39–80, ERİŞİM: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/701588) şeklinde ifade edilmiştir.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E.2020/6042 K.2021/4555 ve 01.04.2021 tarihli kararı “…Kendine ait işi bir başkasına yaptıran kişi ya da kurum alt işverenin (taşeronun) ve bu alt işverenin istihdamlarının kusurlarından onun ile birlikte müteselsilen sorumlu olur. Hal böyle olunca, davacının yaralandığı inşaatın yapım işinin anahtar teslimi usulü alınıp alınmadığı her türlü şüpheden uzak bir biçimde tespit edilmeden bilirkişilerce kusur irdelemesinin yapılmış olması hatalıdır…” şeklinde ifade edilmiştir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E.2021/4282 K.2022/2100 ve 10.03.2022 tarihli kararı “…2-)Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. (TBK m.69; BK m.58) Yapı malikinin sorumluluğu, bir bina ya da diğer bir inşa eserinin bizatihi kendisinden kaynaklanan bir nedenle oluşan zarardan sorumluluğu kapsamakta olup, niteliği itibariyle kusursuz sorumluluk türlerinden “olağan sebep sorumluluğu”dur. Burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamıştır. Malik ancak illiyet bağını kesen sebeplerin (mücbir sebep, zarar görenin tam kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi) varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilir. Somut olayda; 13/04/2012 tarihinde meydana gelen kazada, davacıların murisi …’ın, davalı …’a ait su kuyusunun tamiri sırasında pompanın kaldırılması için kurulan makara sisteminin kolunun yerinden çıkarak çarpması neticesinde vefat ettiği, davacılar tarafından … ile … arasında işçi işveren ilişkisi bulunduğu ve davalı …’in iş güvenliğini sağlamadığı için kusurlu olduğu gerekçesiyle tazminat istemiyle açılan eldeki davada iş mahkemesince davalı … ile … arasında işçi-işveren ilişkisi bulunmadığı kanaatine varılmış ve bu husus Yargıtay kapatılan 21. Hukuk Dairesi’nin 04/10/2016 tarihli, 2015/14937 esas – 2016/12091 karar sayılı ilamıyla kesinleşmiştir. Ancak maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir.(6100 Sayılı HMK m.33). Her ne kadar taraflar tazminat talepleri yönünden işçi-işveren ilişkisine dayanmışsa da artık bu ilişkinin hizmet akdine dayandığı söylenemeyeceğinden 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun uyuşmazlığa uygun diğer hükümleri de değerlendirilmelidir. Bu nedenle davacıların talep ettiği maddi ve manevi tazminat alacağının Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde yer alan yapı malikinin kusursuz sorumluluğu hükmüne göre değerlendirilmesi gerekir. Zira kuyudaki pompanın çıkarılması için kurulan çıkrık bir yapıdır ve bu yapının zarar verdiği kişilerin zararlarının yapı maliki tarafından giderilmesi gerektiği dikkate alınmadan karar verilmesi hatalı olmuştur” şeklindedir.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E.2017/4181 K.2018/8753 ve 27.11.2018 tarihli kararı “…Kaza tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde “Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazadaki kusurundan dolayı mesul olur.” düzenlemesine yer verilmiştir. Benzer hüküm, 6098 Sayılı Türk Borçların Kanunu’nun 69. maddesinde “Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar.” cümleleri ile düzenlenmiştir. Yapı malikinin sorumluluğu, bir bina ya da diğer bir inşa eserinin kendisinden kaynaklanan bir nedenle oluşan zarardan sorumluluğu kapsamakta olup, niteliği itibariyle olağan sebep sorumluluğu hallerindendir. Burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamıştır. Malik ancak illiyet bağını kesen sebeplerin ( mücbir sebep, zarar görenin tam kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi ) varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilir. Somut olayda davacının, davalı … Ltd. Şti. bünyesinde çalıştığı, diğer davalı … Tic. AŞ’ye ait ambar binası ve raflarının sökülmesi işinde davacı işçinin çatıda, üzerine bastığı atermitin kırılması ile yaklaşık 4,5 mt yükseklikten zemine düştüğü ve malul kaldığı; davalı … ile Davalı … Ltd. Şti. arasındaki sözleşmenin 5. maddesinde, yüklenicinin, davalı … AŞ ve yetkililerinin kurallarına, talimatlarına uyacağı, Yüklenici tarafından işin başkasına devredilemeyeceği, düzenlemelerine yer verildiği; davalı … AŞ’nin, davalılardan … Dış Tic. AŞ’ye ait iş yerinde faaliyet gösterdiği ve bu binada kazanın meydana geldiği; ayrıca dosyada kazaya ve çalışmaya ilişkin tanık ifadelerinin bulunduğu dikkate alındığında, kazanın yaşandığı binaya ait çatı malzemesinin dayanıksızlığında yapı malikinin de sorumlu olduğu; hükme esas alınan kusur raporunda bunun usulünce tartışılmadığı anlaşılmakla, dosya kapsamına ve oluşa uygun olmayan kusur raporuna göre karar verilmesi hatalıdır.” şeklindedir.

Sonuç olarak; inşaat alanında meydana gelen bir kazanın iş kazası olarak kabul edilecek olması halinde 5510 sayılı Kanun hükümleri uyarınca geç kalmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirim yapılmalıdır. Akabinde işçinin maddi ve manevi zararları mevcutsa somut olayın koşullarına göre asıl işverene, alt işverene ve yapı malikine başvuru yapılarak işbu zararların tazmini sağlanabilecektir.

Öncelikle tüm işverenlerin mevuzat hükümlerine uygun şekilde iş sağlığı ve güvenliği ekipmanlarını sağlayarak ve işçilerinin sağlığını önceleyerek çalışma alanları sunmalarını; işçilerin de kendilerine verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini eksiksiz uygulayarak çalışmalarını temenni ederiz.

Yorum yapın